1 Haziran 2011 Çarşamba

www.hocam.com

bu siteye uye olun üniversite ağlarına göre kayıt alan çok güzel sosyal bir ortam.Yeni arkadaşlıklar la cevrenizi genişletebilirsiniz http://www.hocam.com

27 Nisan 2011 Çarşamba

Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki de çok az... O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum...Az...
Sen de fark ettin mi? Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi...
Evet, hala söylüyorum kendime en koyu yalanları... Unuttum diyorum, ardından büyük bir kahkaha atarak... Boş muhabbetin koynunda buluyorum kendimi, bir şeyleri ispat etmek istercesine... Ama biliyorum... Unutamadığımı, şah damarım kadar yakın olduğunu, papatya fallarına umudumu bağladığımı ve hiçbir zaman aynı yastığa baş koyamayacağımızı...

Zor olan ayrılmak değldir..Asıl zor olan ayrıldıktan sonra o kanatan acıtan bekleyişlere direnmektir.Zor olan unutulmayan hatıraları unutmaya çalışmaktır.Zor olan severek ayrıldığn sevdiğini bir daha asla görememektir.Zor olan yatağına uzanıp keşke derdinden umutlarının göz göre göre tükenmesini izlemektir..Zor olan dedim ya Ayrılığın Ertesidir...  

Hayat

Hayatı zorlaştıranın insanın ta kendisi olduğuna karar verdim(haydee, sır mıydı sanki?). Kendisi için ne yapılırsa yapılsın yetersiz gelir insana. Bu yetersizlik dönüşüverir bir veya birkaç amaca(!?). Ulaşmak için ya at gözlüğü takıp yolunda kim/ne varsa yıkıp geçecek, veya sağa sola bakınarak/takılarak önüne sunulsun diye bekleyecek. Kafiye de tuttu bu arada. Herneyse, herkesin gidişinden gelişinden bize ne? dermişim ve masal oluverir upuzuun bir hikaye: Hayat.
Şimdi, ne diyecektim? Hah işte, cumburlop diye dalarsan konunun içine boöyle kalakalırsın, oh olsun. Diyeceğim şu ki: neden yaa, neden böyle asık yüzlüsünüz kardeşim yaşam'a?.. Nedir yani zorunuz? İşinizden mi sıkıldınız, yoksa işsiz misiniz? Potansiyel tüketiciliğiniz sekteye mi uğruyor? Konu komşu akraba selam mı vermiyor? Üstünüz başınız modanın yanından bile mi geçmiyor? O şöyle de ben böyleyim modunda mı kaldınız?..
Hani var ya, eli kolu bağlı, gerçekten çaresiz, hayatın ve insanların unuttuklarına sözüm yok, utancımdan kahrolurum sadece... Sözüm biter onlar aklıma düştüğünde.

Kolaydır be mutlu olmak, düşünüldüğünden daha kolay. Mutluluğu bal peteğine benzetirim, odacık odacık mutluluk kümeleri tek tek biriktirilince pırıl pırıl aydınlanır insan ruhu, ışık ışık olur her yer. Bal misali tatlıdır mutluluk, benzersiz ve yapış yapış, bulaştırılması için herkese. Küçük mutlulukların huzurunda güzelleşir hayat, bu kadar basittir yani, güzel yaşamak...
Canın çıkıp dolaşmak ister, öylesine, caddedeki vitrinlere bakıp şehrin kokusunu, telaşını seyretmek için sadece. Oturup bir fincan çay içmek ister. Kıyıda dalgaların bıraktığı midye kabuklarını toplayıp eve götürmek istersin. Bütün evreni selamlamak gelir içinden, şarkılar söylemek, dans etmek. O heyecan ile çekip kapatırsın kapıyı ardından, yüreğin kelebekler kadar hafifken , birden, asılmış yüzlerin duvarında kanatlarının kırılıp ufalandığınla kalakalırsın... Yüreğini buzlara yatırdıysan eğer, derin zindanlarda merhametini unutursun... Sihrine tutulduysan, kederinle yanmazsın, çisil çisil yağmur olur üstüne yağar Aşk, yine ve yeniden başlarsın... 
Veya kendine bir dünya yaratıp, sadece gülümseme çiçekleri yetiştiririrken ola ki tv kumandası geçer eline kanal kanal dolaşırsın. O da ne, feryat figan saldırdı hayat diyecekken durursun, onun ne suçu var? diye iç çekip derinden hüzünlenirsin. İnsanın bitmek bilmez hırslarından suçlu mudur hayat? diye haykırırsın. Kaygılarından, tatminsizliğinden, öfkesinden, kininden, görgüsüzlüğünden, kibirinden suçlu mudur hayat?.. 

Gizemli bir dünyaya yapılan bir yolculuktur yaşamak, iki kapı arasında upuzun bir koridoru geçmektir. Yanında götürebileceğin bir tek şey var; bir gün bir peri ruhuna el verdiğinde, tüm evrene bu sihirli kelimeyi fısıldarsın: Aşk...

OLMALI

Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,Dağlara dönmeli yüzünü insan.Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;Yeni insanlarla ‘tanışmalı, yeni keşifler yapacak…Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, Gerçekleştirmeyi denemeli!Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,
Kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalıBaş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inipServisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini Gördüğünü hissedebilmeli Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,
Değerli olabilmeli hayat!İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!
Başkasının yerine koyabilmeli kendini;Ağlayan birine “gül”, inleyen birine “sus” dememeli Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; Sevgisiz, soysuz kalarak!
Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine…
Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını…Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli!Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan,
Neşesizdir kahkahaların;

Anladımki

Anladımki
susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi. Sığ suları en hafif
rüzgarlar bile coşturabiliyor. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar.
Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor. Anladımki susan
her şey derin ve heybetli..